İngilizce içindeki too ne anlama geliyor?
İngilizce'deki too kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte too'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki too kelimesi de, da, ayrıca, dahası, ayriyeten, fazlaca, gereğinden fazla, çok, çok da, pek, pek de, işte, aşırı derecede, fazla ileri gitmek, çok ileri gitmek, geç bile, ben de, taklitçi, taklitçi, fena değil, şöyle böyle, ne kötü, çok erken, fazla uzak, fazla ileriye, gerekenden az, çok az, çok geç, fazla geç, çok az, yetersiz, çok az miktar, fazla uzun, çok uzun süredir, çok fazla sayıda, çok fazla, fazla miktarda, çok fazla, fazla miktar, çok fazla gelmek/gücünü aşmak, çok fazla gelmek/gücünü aşmak, çok fazla, fazlaca anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
too kelimesinin anlamı
de, daadverb (also) I like ice cream, and cake, too. Dondurmayı severim, pastayı da severim. |
ayrıca, dahası, ayriyetenadverb (furthermore) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You will stay behind after class, and I want to speak to your parents, too. |
fazlaca, gereğinden fazlaadverb (to excess) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Dan is too talkative. This food is too salty. |
çok, çok da, pek, pek deadverb (informal (very) She's not too eager to get involved in this. |
işteadverb (informal, infantile (contradicting a negative) (itiraz anlamında) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I am too going to go! Gideceğim işte! |
aşırı derecedeadverb (excessively) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She was far too skinny to be attractive. |
fazla ileri gitmek, çok ileri gitmekverbal expression (figurative (take [sth] past acceptable limits) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I've warned you about your disobedience before but this time you've gone too far! |
geç bileexpression (informal (it is overdue) It seems like spring has finally arrived, and it is none too soon for me. |
ben deinterjection (so do I, so will I, etc.) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You're going to her party? Me too! I'll see you there. |
taklitçiadjective (mainly US, informal (copying a peer, competitor) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Voters weren't fooled by the senator's me-too policies. |
taklitçiadjective (mainly US, informal (copying [sth] established) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That's such a me-too company; all its products are just inferior versions of someone else's. |
fena değil, şöyle böyleadjective (OK) "How's the new job going?" "Not too bad, thanks." |
ne kötüinterjection (informal (that's unfortunate) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I hear Jim was fired from his job – too bad! |
çok erkenadverb (excessively soon, prematurely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) When I get to work too early, I have to wait till they unlock the doors. You took the cake out of the oven too early. |
fazla uzakadverb (distance: further than necessary) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I wanted to walk to Paris but it was too far for me. |
fazla ileriyeadverb (figurative (past acceptability) (mecazlı) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Carol's one of those people who take things too far in an argument. |
gerekenden azadjective (not a high enough number of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I have too few books to fill my bookcase. |
çok azadjective (not enough: in number) (sayıca) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We tried to fight the plans to build a huge shopping centre just outside our village, but we were too few against a huge corporation; we lost. |
çok geçadjective (not in time for [sth]) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Simon was too late to catch his train. |
fazla geçadverb (not in time for [sth]) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You turned in your homework too late to get full credit for it. I arrived an hour too late for my appointment. |
çok azadverb (not enough) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She was cold outside because she wore too little clothing. |
yetersizadjective (not enough) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
çok az miktarnoun (an insufficient amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
fazla uzunadjective (of excessive length) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Her hair was too long so she decided to cut it. |
çok uzun sürediradverb (for an excessive time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
çok fazla sayıdaadjective (an excessive number of) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There are too many people and not enough seats! |
çok fazlapronoun (an excessive number) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Help yourself to chocolates, but don't eat too many or you won't have an appetite for dinner. |
fazla miktardaadjective (an excess of) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Too much coffee makes me jittery. |
çok fazlaadverb (excessively, to excess) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He loved her too much to leave her. |
fazla miktarnoun (an excessive amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I can't possibly eat all that – it's too much. |
çok fazla gelmek/gücünü aşmakpreposition (overwhelming) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Caring for six children was too much for the exhausted young mother. |
çok fazla gelmek/gücünü aşmakpreposition (intolerable) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Losing his wife was too much for him to bear. |
çok fazlaadjective (informal (an excess of) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
fazlacaadverb (informal (excessively) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
İngilizce öğrenelim
Artık too'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
too ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.