İngilizce içindeki heart ne anlama geliyor?
İngilizce'deki heart kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte heart'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki heart kelimesi kalp, yürek, gönül, yürek, merkez, cesaret, yüreklilik, göbek, vicdan, orta kısım, merkez, öz, göğüs, bağır, kişi, kimse, zat, kalp şekli, kalp, kupa, damar, kalple ilgili, kupa, özünde, alakadar olmak, ilgilenmek, -in temelinde, kırık kalp, ezbere, fikir değişikliği, yemin ederim ki, Allah canımı alsın ki, tadını çıkarmak, merhametli olmak, anlayış göstermek, canı gönülden, seve seve, kalp krizi, kalp hastalığı, kalp yetmezliği, kalp hızı, kalp rahatsızlığı, çok üzücü, çok yakışıklı/çekici erkek, yürek hoplatan erkek, iç açıcı, ezbere bilmek, ezbere bilmek, cömertlik/yardımseverlik, ezberlemek, bekar kimse, yalnız kalp, üfürüm, kalp üfürümü, merhamet göstermek, açık kalp ameliyatı, can atmak, cesaretlenmek, içerlemek, zoruna/ağırına gitmek, içerlemek, zoruna/ağırına gitmek, tam ortasına, orta yerine, merkezine, tam ortasına, orta yerine, merkezine, kalbini kazanmak, kalbini fethetmek, bütün kalbimle anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
heart kelimesinin anlamı
kalpnoun (human organ) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He was so nervous that he could hear his heart beating. O kadar heyecanlıydı ki kalbinin atışını duyabiliyordu. |
yüreknoun (animal organ) (hayvan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Scientists are working on using pig hearts for human transplants. |
gönül, yüreknoun (figurative (centre of feelings) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In his heart, he knew that she would stay loyal. Sevgilisinin kendisine sadık kalacağını gönlünde hissediyordu. |
merkeznoun (figurative (centre of a place) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The heart of the city is alive with bars and restaurants. Şehir merkezi barlar ve restoranlarla canlılığını korumaktadır. |
cesaret, yürekliliknoun (courage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The basketball player wasn't the tallest, but he played with a lot of heart. |
göbeknoun (lettuce, cabbage) (marul, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The hearts of butterhead lettuce are delicious with a vinaigrette. |
vicdannoun (figurative (feelings, sympathy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) While my head says I should stay, my heart tells me to go. |
orta kısım, merkeznoun (innermost part of [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There are seeds at the heart of this fruit. |
öznoun (core) (konu, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At heart, the issue is quite simple. It is an argument over money. |
göğüs, bağırnoun (breast, bosom) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The mother drew her children to her heart. |
kişi, kimse, zatnoun (dated (person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's a kind heart. |
kalp şekli, kalpnoun (shape: loveheart) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The child drew a heart and coloured it red. |
kupanoun (cards) (iskambil) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She held three hearts and two diamonds in her poker hand. |
damarnoun (botany: tree core) (ağaç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Many sailing ships were made from heart of oak. |
kalple ilgilinoun as adjective (relating to the heart) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The old man has some heart problems. |
kupaplural noun (card game) (iskambil) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If you've got a pack of cards, you can play hearts. |
özündeadverb (in essence) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Tyler makes a lot of mistakes, but he is a good person at heart. Marilyn's always been an animal lover at heart. |
alakadar olmak, ilgilenmekverbal expression (consider, be concerned with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I have your best interests at heart. |
-in temelindepreposition (at the centre of [sth]) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) At the heart of the financial crisis there was a lot of greed. |
kırık kalpnoun (figurative (grief at end of romance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Susie left NIck with a broken heart. |
ezbereadverb (from memory) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I learnt the sonnet by heart. |
fikir değişikliğinoun (reversal of an attitude or feeling) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I don't know what has brought about his change of heart, but Reza now says he'd love to come to France with me. |
yemin ederim ki, Allah canımı alsın kiinterjection (infantile (promise) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Mum, I'll clean my room in the morning. Cross my heart and hope to die! |
tadını çıkarmakinterjection (slang, figurative (be envious) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ronaldo, eat your heart out! Worcester City striker Sean Geddes has just scored a sensational goal. |
merhametli olmakverbal expression (informal, figurative (be compassionate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Have a heart and consider making a donation to this worthwhile charity. |
anlayış göstermekinterjection (informal, figurative (be more compassionate) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Have a heart! Timmy's only a child and didn't mean any harm. |
canı gönülden, seve seveadverb (figurative (with all one's being) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Miranda threw herself heart and soul into her performance of the song. |
kalp krizinoun (blocked circulation to the heart) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Shortness of breath and a pain in your arm may signal a heart attack. |
kalp hastalığınoun (cardiac illness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Heart disease is a serious health problem in the modern Western world. |
kalp yetmezliğinoun (cardiac condition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He died of heart failure at the young age of 32. Because he was heavy, he was at risk for heart failure. |
kalp hızınoun (rhythm of the heart) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Your heart rate increases when you exercise. |
kalp rahatsızlığınoun (cardiac condition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He was rushed to the hospital because of heart trouble. My neighbor was having a lot of heart trouble, so they implanted a pacemaker in her shoulder. |
çok üzücüadjective (figurative (unbearably sad) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The final scene of the movie was heartrending, and many people in the audience cried. |
çok yakışıklı/çekici erkek, yürek hoplatan erkeknoun (attractive or idolized person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Milly was so excited to meet her heartthrob that she fainted. |
iç açıcıadjective (figurative (emotionally moving or cheering) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That's the most heartwarming thing I have ever heard! |
ezbere bilmekverbal expression (have memorized) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The students had to know the poem by heart. |
ezbere bilmekverbal expression (informal (be completely familiar with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I never get lost in this neighborhood; I know it by heart. |
cömertlik/yardımseverliknoun (figurative (generous nature) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's known for helping people in trouble; she has a large heart. The hospital volunteers have large hearts. |
ezberlemekverbal expression (memorize) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When I was a child I learned my times-tables by heart. |
bekar kimsenoun (figurative (single person) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There are many lonely hearts out there looking for someone to love. |
yalnız kalpnoun (figurative (personal advertisement) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Carol answered an advert in the lonely hearts. |
üfürüm, kalp üfürümünoun (medicine: heart irregularity) (tıp) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The doctor says my heart murmur isn't serious. |
merhamet göstermekverbal expression (figurative (find or show compassion) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Open your heart and your wallet; donate today to the Haiti relief effort! |
açık kalp ameliyatınoun (cardiac operation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They split his chest open and performed open-heart surgery to replace a faulty valve. |
can atmakverbal expression (desire greatly, long for) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She had set her heart on a trip to Japan. The little boy had his heart set on getting a puppy for Christmas. |
cesaretlenmekverbal expression (feel encouraged) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can take heart in the improvements we see in the economy. |
içerlemek, zoruna/ağırına gitmekverbal expression (take seriously, be upset by) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jack made a joke about Sarah's hair, but she took it to heart and got upset. |
içerlemek, zoruna/ağırına gitmekverbal expression (apply to oneself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She took all the advice to heart, and tried to be a better person. |
tam ortasına, orta yerine, merkezineadverb (to the centre, middle of [sth]) The explorers made their way to the heart of the jungle. |
tam ortasına, orta yerine, merkezineadverb (figurative (to the crux of [sth]) He wasted no time in getting to the heart of the problem. |
kalbini kazanmak, kalbini fethetmekverbal expression (figurative (endear yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Our new neighbor's son won my heart when he raked up the leaves for us. |
bütün kalbimleadverb (informal (completely and sincerely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) My darling, I love you with all my heart. |
İngilizce öğrenelim
Artık heart'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
heart ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.