İngilizce içindeki parts ne anlama geliyor?
İngilizce'deki parts kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte parts'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki parts kelimesi parça, bölüm, kısım, ölçü, dilim, rol, rol, kesim, kısmen, saç ayrımı, parça, bölüm, özellik, pay, hisse, pay, görev, ayrılmak, ayrılmak, gitmek, ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak, ayırmak, bırakmak, kapsamında, bir parçası olarak, üzerine düşeni yap, geniş ölçüde, büyük ölçüde, (filmde, vb.) rol almak, tatlılıkla, iyilikle, büyük ölçüde, kısmen, ayrılmaz parça, -in tarafından/tarafında, sözcük türü, yarı zamanlı, yarım gün, ayırmak, yarı zamanlı iş, rol almak, rol oynamak, rolü olmak, rolü olmak, rolünü oynamak, üzerine düşeni yapmak, yedek parça, katılmamak, yer almamak, katılmak, katılmak, büyük bülüm, büyük kısım anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
parts kelimesinin anlamı
parçanoun (piece) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The child assembled the parts of the model train. The aircraft exploded in the air and parts of it were scattered over a wide area. Çocuk, model tren setinin parçalarını birleştirdi. |
bölüm, kısımnoun (section) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The novel is divided into three parts. Roman, üç bölüme (or: kısıma) ayrılmıştır. |
ölçünoun (portion) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mix one part cement to two parts water. |
dilimnoun (segment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) How many parts should I slice this cake into? Keki kaç dilim halinde keseyim? |
rolnoun (theatre: role) (tiyatro, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm playing the part of Ophelia. Oyunda Ofelya rolünü oynuyorum. |
rolnoun (cinema: role) (sinema) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She got a small part in his new film. |
kesimplural noun (areas of a country, region) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's safer not to venture into certain parts of London. |
kısmenadverb (partly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Sometimes I think my dog is part human. |
saç ayrımınoun (US (parting: combed divide in hair) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Which side do you wear your part on? |
parçanoun (music: written piece) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Do you have a copy of the soprano part? |
bölümnoun (music: voice, instrument) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The violin part was more challenging than the others. |
özelliknoun (attribute) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He is a man of many parts. |
pay, hissenoun (share) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When do I get my part of the money? |
paynoun (participation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That extremist group surely has a part in this plot. Bu komploda radikal örgütün payı olduğu kesindir. |
görevnoun (duty, contribution) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You must do your part in the cleaning too. |
ayrılmakintransitive verb (become divided) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Go left when the path parts. |
ayrılmakintransitive verb (people: separate) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) And here is where we must part. İşte burada ayrılmamız lazım. |
gitmekintransitive verb (person: leave) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) She parted without saying a word. |
ayırmaktransitive verb (divide) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) A police officer parted the crowd. |
bölüştürmek, paylaştırmaktransitive verb (archaic (apportion) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He parted the winnings among his friends. |
ayırmaktransitive verb (force apart) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The director parted the curtains and stepped onto the stage. |
bırakmakphrasal verb, transitive, inseparable (give up, give away) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I just couldn't part with my childhood teddy bear. |
kapsamındapreposition (in the wider context) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As part of a school project, we must write and perform a short play. |
bir parçası olarakpreposition (as a member) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As part of a team, you must be able to work together with other people. |
üzerine düşeni yapverbal expression (mainly US (contribute, participate) Martha did her part to make the event a success. |
geniş ölçüde, büyük ölçüdeadverb (mostly, largely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I agree with you for the most part, but still have a problem with the timing of the plan. |
(filmde, vb.) rol almakverbal expression (be partly responsible) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lewis denied having a part in the attempted murder. |
tatlılıkla, iyilikleadverb (in friendly manner) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Richard always took in good part everything that was said to him. |
büyük ölçüdeadverb (informal (largely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We prepared everything for the party on time, in good part thanks to the help of my brother. |
kısmenadverb (partially) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I agree with you in part but not completely. Your answer is correct in part, but it needs further elaboration. |
ayrılmaz parçanoun (inextricable aspect) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The computer has become an integral part of our business operation. |
-in tarafından/tarafındapreposition (by) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) There is a strong desire on the part of new citizens to help shape the places in which they live. |
sözcük türünoun (grammatical category of a word) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Can you identify the part of speech of this word? Is it a noun, a verb, or an adjective? |
yarı zamanlıadjective (work: fewer hours) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I finally got a job working as a part-time bartender. |
yarım günadverb (work: for fewer hours) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I got a job working part time for the delivery company. |
ayırmakverbal expression (hair: comb into parting) (saçı ortadan, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Charles parts his hair in the middle. |
yarı zamanlı işnoun (work: not full time) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When I was a student I had a part-time job working in a pub. |
rol almakverbal expression (act) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'd like to play a part in the school musical, so I'm going to audition. |
rol oynamak, rolü olmakverbal expression (participate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This was a real community effort, nearly everyone here played a part in creating the newsletter. |
rolü olmakverbal expression (be partly responsible) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Oliver's tendency to trust people too easily played a part in his downfall. |
rolünü oynamakverbal expression (act the role of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Humphrey Bogart and Ingrid Bergman starred in "Casablanca", and Dooley Wilson played the part of Sam. |
üzerine düşeni yapmakverbal expression (mainly UK (contribute, participate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Each of us needs to play our part to make the world a better place. |
yedek parçanoun (often plural (replacement component) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Do you have a spare part for my bike? |
katılmamak, yer almamakverbal expression (not participate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Shirley hates dancing, and says she'll take no part in it. |
katılmakverbal expression (participate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Join us at our rehearsal tonight if you'd like to take part. |
katılmakverbal expression (join in) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She was angry and did not take part in the festivities. |
büyük bülüm, büyük kısımnoun (most) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It took us the best part of the morning to finish the job. |
İngilizce öğrenelim
Artık parts'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
parts ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.