İngilizce içindeki owning ne anlama geliyor?
İngilizce'deki owning kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte owning'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki owning kelimesi sahip olmak, -si olmak, malik olmak, kendi, kendi, benimki, itiraf etmek, alt etmek, sorumluluğunu üstlenmek, itiraf etmek, deneyimlerime dayanarak, kendince, kendine göre, kendince, sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokma, kendi işine bakmak, kendi isteğiyle, kendi rızasıyla, kendi başına, tek başıma, kendi başıma, kendi başına, kendi isteği, kendi rızası, kendi gözleriyle görmek, intikamını almak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
owning kelimesinin anlamı
sahip olmak, -si olmak, malik olmaktransitive verb (have) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Do you own a computer? |
kendiadjective (belonging to self) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My own car is not nearly as nice as yours. Yıllardır yurt dışında yaşamasına rağmen öz kimliğini kaybetmedi. |
kendiadjective (intensifier) (vurgu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I saw it with my own eyes! |
benimkipronoun (mine: with my, his, etc.) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Your car's much nicer than my own. |
itiraf etmektransitive verb (dated (admit) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He owned that he was the one who broke it. |
alt etmektransitive verb (figurative, often passive, slang (defeat, humiliate) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She really owned that interviewer with her witty comebacks! |
sorumluluğunu üstlenmektransitive verb (figurative (take responsibility for) (bir şeyin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It is best to own your mistakes and try to do better in the future. |
itiraf etmekphrasal verb, intransitive (informal (confess to [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My brother broke my mom's favorite lamp and refused to own up to it. |
deneyimlerime dayanarakadverb (having experienced it myself) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
kendince, kendine göreadverb (uniquely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Every Greek island is, in its own way, unique. |
kendinceadverb (with your own style) Don't copy your classmates: the important thing is to do it in your own way. You're beautiful in your own way! |
sen kendi işine bak, karışma, burnunu sokmainterjection (informal (the matter doesn't concern you) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) It's nothing to do with you; mind your own business! |
kendi işine bakmakverbal expression (informal (look after what does concern you) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you mind your own business, you won't get in as much trouble. |
kendi isteğiyle, kendi rızasıylaexpression (out of choice) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Do you marry this man of your own free will? I retired of my own free will; I was not fired. |
kendi başınaadverb (alone, without accompaniment) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) This rice needs some added flavor; on its own it's bland. The bear cub was on its own after its mother was killed. |
tek başımaadverb (without company) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I have lived on my own since my daughter moved out. |
kendi başımaadverb (without help) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I'm proud of myself for assembling the wardrobe on my own. |
kendi başınaexpression (without help) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Because of Ellen's autism, it is difficult for her to do things on her own. |
kendi isteği, kendi rızasınoun (personal choice) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It was my own free will to start this project so I can't blame anyone else when things get tough. |
kendi gözleriyle görmekverbal expression (informal (witness at first hand) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I would never have believed it if I hadn't seen it with my own eyes. |
intikamını almakverbal expression (act as a vigilante) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you get robbed, don't try to take the law into your own hands. |
İngilizce öğrenelim
Artık owning'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
owning ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.