İngilizce içindeki open space ne anlama geliyor?

İngilizce'deki open space kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte open space'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki open space kelimesi açık, açık, kullanıma hazır, açık, açmak, açmak, açmak, açık hava, çözmek, açılmak, açılmak, açık, açık, açık, görülebilir, açık, karara bağlanmamış, samimi, içten, perdesiz, açık, açık, açıklıklı, gözenekli, açık, açılmış, serbest, kontrolsüz, açık, bariz, aşikar, geniş, açık, açık, açık, açık, açık, açık yer, meydan, turnuva, deklarasyon yapmak, bölünmek, ayrılmak, açılmak, oyunu açmak, başlamak, açılmak, başlamak, açılmak, oyunu açmak, açmak, kesmek, açmak, açmak, açmak, açmak, açmak, erişilir kılmak, açmak, ortaya dökmek, meydana dökmek, açmak, açmak, kapıyı açmak, açılmak, açmak, kırmak, kırıp açmak, açmak, kesip açmak, kapıları açık tutmak, açık kapı bırakmak, yatırım fonu, açık hava, açık hava, ateş açmak, açık ateş, herkese açık etkinlik, açık fikir, açılmak, açılmak, açmak, bölmesiz, herkesçe bilinen sır, açık kaynaklı, yolu açmak, açık yara, gözlerini birşeye açmak, merhamet göstermek, zihnini birşeye açmak, eleştiriye açık olmak, açık hava tiyatrosu, inceleme/soruşturma gerektirmeyen dava, açık kapı politikası, açık uçlu, sınırlanmamış, açık uçlu soru, açık kalp ameliyatı, açık fikirli, açık görüşlü, ortada, açık, dışarıda, tam açık, -e açık olan, belirsiz, seve seve, memnuniyetle anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

open space kelimesinin anlamı

açık

adjective (not closed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The door was open and Mark walked in.

açık, kullanıma hazır

adjective (not blocked)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The sewage pipes were open again, once the blockage had been cleared.
Kanalizasyon boruları, içlerindeki tıkanma temizlendikten sonra tekrar kullanıma hazır hale geldi.

açık

adjective (not covered)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
An open wound is susceptible to infection.

açmak

transitive verb (door) (kapı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Carole opened the door and walked out of the house.
Kapı açıldı ve ardında küçük bir kız belirdi.

açmak

transitive verb (remove lid, cap, etc.) (kapalı bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Emily opened the bottle of wine with a corkscrew.
Şarap şişesini tirbuşonla açtı.

açmak

transitive verb (envelope, box) (zarf, kutu, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Richard opened the box with some scissors.
Kutuyu makas yardımıyla açtı.

açık hava

noun (the outdoors)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We slept out in the open last night. We didn't even use a tent.
Dün gece açık havada uyuduk. Çadır bile kurmadık.

çözmek

transitive verb (unfasten) (düğme, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Open your shirt buttons. It's too hot to wear it all closed up to the neck.

açılmak

intransitive verb (become open)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The door opened by itself.

açılmak

intransitive verb (building: open doors) (tiyatro, mağaza, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The theatre opens at three in the afternoon.

açık

adjective (area behind doors)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The theatre was open for anybody to enter.

açık

adjective (view: unobstructed) (manzara)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
From the hilltop one has an open view all the way to the sea.

açık

adjective (arms: outstretched) (kol, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The toddler walked into Sarah's open arms for a hug.

görülebilir, açık

adjective (visible to all)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Many people consider open government to be important in a democracy.

karara bağlanmamış

adjective (undecided)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The issue about the budget is still open. Hopefully, we can close it within the week.

samimi, içten

adjective (sincere)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Dr. Smith was quite open and honest with us about the risks of surgery.

perdesiz

adjective (string: unfretted) (gitar teli, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Play the G chord with open strings on your guitar.

açık

adjective (accepting) (kabul edici)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Martin is open to those of all political persuasions.

açık

adjective (without partitions) (bölmesiz)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The building has an open floor plan with only a few columns.

açıklıklı

adjective (with gaps)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The troops moved in an open formation.

gözenekli

adjective (porous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A sponge has an open surface.

açık, açılmış

adjective (extended, unfolded)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The book is open at chapter three.

serbest

adjective (not taken)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The tennis court is open for an hour this afternoon. Do you want to reserve it?

kontrolsüz

adjective (informal, US (unregulated)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This is an open town. You can do pretty much what you please here.

açık, bariz, aşikar

adjective (not hidden)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The open hostilities shocked the other countries.

geniş

adjective (phonetics: vowel) (sesli harf)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The open 'a' sound is different from the closed 'a'.

açık

adjective (not built up) (arazi, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My house is in a very rural setting. There's nothing but open countryside for miles around.

açık

(without cover) (örtüsüz)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The back of the pickup truck is open to the sky.

açık

(unrestricted) (herkese)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Registration is open to everybody.

açık

(figurative (person: receptive) (yeni fikirlere, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm still open to new ideas.

açık

(exposed, vulnerable) (saldırıya, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
If you don't use an antivirus program, your computer will be open to attack.

açık yer, meydan

noun (clear space)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Put it in the open, so we can all see it among all this clutter.
Onu meydana koy da bu karışıklığın içinde görebilelim.

turnuva

noun (golf, tennis: tournament) (golf, tenis)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The tennis player played at the French Open.

deklarasyon yapmak

intransitive verb (cards: make a bid) (briç, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Brittany opened with a high bid.

bölünmek, ayrılmak

intransitive verb (part)

The forest opens to reveal a meadow.

açılmak

intransitive verb (flower, petals: unfurl) (çiçek, yaprak, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The daylily petals opened at first light.

oyunu açmak

intransitive verb (cards: play first) (iskambil)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
OK, you get to open this time. Throw your first card.

başlamak

(start by saying)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The plaintiff's lawyer opened with a statement for the jury.

açılmak

(give access to [sth]) (bir şeye, bir yere)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The door opens to a large courtyard.

başlamak

(begin)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The meeting opened with a speech by the president.

açılmak

(have an outlet)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The river opens into the Atlantic south of here.

oyunu açmak

(cards: make a bid) (iskambil)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He opened with a three of clubs.

açmak

transitive verb (clear) (yol, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We need to open a path through the woods.

kesmek

transitive verb (cut into)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The doctor opened the patient to perform heart surgery.

açmak

transitive verb (remove blockage) (tıkanıklık, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The doctor prescribed a new drug that would help open his arteries.

açmak

transitive verb (make gaps, spaces)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The platoon opens ranks as it approaches the target site.

açmak

transitive verb (unfold) (katlanmış bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He opened the letter and started reading it.

açmak

transitive verb (establish) (dükkan, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The business was opened over fifty years ago.

açmak

transitive verb (unwrap) (paket, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She opened the gifts one at a time.

erişilir kılmak

transitive verb (make accessible)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The wheelchair ramp opened the shop to a new group of customers.

açmak

transitive verb (expand) (kollarını, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He opened his arms wide.

ortaya dökmek, meydana dökmek

transitive verb (reveal)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The congressman opened his finances for anyone to see.

açmak

(commence by doing, saying [sth]) (konuşmayı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I would like to open the meeting with an apology for the lack of refreshments.

açmak

phrasal verb, intransitive (flower: unfold, unfurl) (çiçek)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This flower bud opens up in the morning and then closes up again in the evening.

kapıyı açmak

phrasal verb, intransitive (informal (open a door for [sb] to enter)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Open up! Police!

açılmak

phrasal verb, intransitive (figurative (share your feelings)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She opened up and told me all about her troublesome marriage.

açmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (make more accessible)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The school has opened up its swimming pool to the wider community.

kırmak, kırıp açmak

(open a seal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's break open the champagne to celebrate your success!

açmak

(force open a lock) (kilit, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The robbers broke the lock open using a crowbar.

kesip açmak

(body: dissect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The surgeon cut the patient's chest open.

kapıları açık tutmak

verbal expression (figurative (allow possibility)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Prime Minister said he would like to keep the door open for future negotiations.

açık kapı bırakmak

verbal expression (figurative (allow possibility, access)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the reigning gold medalist fell, she left the door open for her competitors.

yatırım fonu

noun (investment program)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

açık hava

noun (outdoors)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Hiking in the mountains is my favourite pastime; I have always loved the open air.

açık hava

noun as adjective (pool, market: outdoor)

I love swimming in an open-air pool.

ateş açmak

(start shooting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They opened fire as soon as they saw his gun. If you see a wolf, go ahead and open fire.

açık ateş

noun (fire in unenclosed fireplace)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's an open fire in the living room.

herkese açık etkinlik

noun (event permitting free entry to all)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The event is open house; everybody is welcome to visit the college and find out about its activities.

açık fikir

noun (receptive attitude)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'm trying to keep an open mind about the issue.

açılmak

verbal expression (lead to wider area) (bahçeye, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The doors open out onto a beautiful garden.

açılmak

verbal expression (be unfolded)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The foldaway bed opens out to full size.

açmak

(unfold)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lisa put the map on the table and opened it out.

bölmesiz

adjective (without interior walls)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I work in an open-plan office, which can at times be very noisy.

herkesçe bilinen sır

noun (official secret known to many)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It´s an open secret that she was pregnant when she got married.

açık kaynaklı

adjective (computing: definable by users) (bilgisayar)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

yolu açmak

verbal expression (figurative (enable)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The government has opened the way for energy firms to explore for shale gas.

açık yara

noun (injury in which skin is broken)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You should cover that open wound to avoid an infection. He had to spray alcohol on his open wound to prevent infection.

gözlerini birşeye açmak

transitive verb (become aware of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You need to open your eyes to the beauty around you. Open your eyes to how deceitfully she has behaved.

merhamet göstermek

verbal expression (figurative (find or show compassion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Open your heart and your wallet; donate today to the Haiti relief effort!

zihnini birşeye açmak

verbal expression (accept possibility)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Immersing yourself in a different culture can open your mind to new ways of thinking.

eleştiriye açık olmak

verbal expression (accept being judged)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

açık hava tiyatrosu

noun (outdoor auditorium)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They are performing Shakespeare plays at the open-air theatre this summer.

inceleme/soruşturma gerektirmeyen dava

noun (figurative, informal (crime: easily solved)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This is an open-and-shut case of police brutality.

açık kapı politikası

noun (politics: free movement)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The country decided to adopt an open-door economic policy.

açık uçlu

adjective (inconclusive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We hadn't intended for this meeting to be so open-ended.

sınırlanmamış

adjective (having no set limit or restriction)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The possibilities are open-ended.

açık uçlu soru

noun (question with many possible answers)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

açık kalp ameliyatı

noun (cardiac operation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They split his chest open and performed open-heart surgery to replace a faulty valve.

açık fikirli, açık görüşlü

adjective (tolerant, accepting)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
When you travel to another country you should be open-minded. I try to maintain an open-minded attitude regardless of a person's politics or religion.

ortada, açık

adjective (figurative (knowledge: public)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The fact that he is gay is now out in the open.

dışarıda

adverb (outdoors)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
It's great to be out in the open on a warm spring day!

tam açık

adjective (eyes: fully open)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I went into the situation with my eyes wide open.

-e açık olan

adjective (figurative (exposed, vulnerable to [sth])

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The infantry lay itself wide open to attack.

belirsiz

adjective (figurative (not yet determined)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
When the only suspect gave an alibi, the murder case was thrown wide open.

seve seve, memnuniyetle

adverb (figurative (welcomingly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
James greeted me with open arms.

İngilizce öğrenelim

Artık open space'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.